17 Şubat 2011 Perşembe

FALA İNANMA, FALSIZ DA KALMA !


            Kadınlar bu kahve falından ne anlar bilmiyorum ama ben oldum olası inanmam. Ufacık fincanda dünyanın havadisini görüp birde gelecekten bahsetmezler mi gülmemek içi zor tutarım kendimi.

            Sıcak bir cumartesi akşamı daha. Sevgilimle beraber Beyoğlu balık pazarından deniz börülcesi alıp eve dönüyoruz. “Aşkım istersen bir şeyler içip öyle gidelim” demem ile sevgilimin aklında şimşekler çakıyor ve “Aaa aşkım şu ileride kahve falı bakılan cafeler varmış oraya gidelim mi?” diye bir fikir atıyor. “Ya aşkım ne işimiz var fal filan şimdi” demem ile “toplam 5 dakika sürmeyecek hadi naz yapma” diyen sevgilimden kocaman bir öpücük alıyorum. Nasıl olsa bir kahve içip kalkarız ne olabilir ki. “Ne tarafta hayatım?” sorumdan sonra begüm adındaki arkadaş aranıyor ve yerin adresini alır almaz kendimi Beyoğlunun arka sokaklarında buluyorum. Allahım sevgilimin üstünde askılı bir bluz ve kapri pantalonu var. Arka sokaklarda ise mizah dergilerinden fırlamışçasına vahşi duran karakterler bize bakıyorlar. Yürüyüşü yampiri yampiri yapıp, kendime külhanbeyi havası katmaya ve bir yandan da nereye doğru gittiğimizi anlamaya çalışıyorum. Bir anda çukurcumaya yakın bir yerde sevgilim “heh işte burası” diyor ve bir binaya girip uzun bir koridordan geçip sigara dumanı dolu bir salona giriyoruz. Ahaaa işte kahve yuvası. Geldiğimiz yol ve girdiğimiz binayı düşününce 5 dakikaya kadar polis baskını yeriz ve tutuklanırız diyerek şükrediyorum. Duvarda ying yang afişi, sağda solda buda bibloları. Başımıza buda’mı gelecekti derken bir masaya oturuyoruz ve kahvelerimiz geliyor. Kahveyi içmem ile daha önceden obsesyonlarımın da birikimi sonucu hafif bir panik atak geçiriyorum. “Aşkım iyi misin? Bir şeyin yok ya” diye soran sevgilime sadece 5 lik simit kadar sırıtabiliyorum. “Aşkım ne diye fala inanıyorsun ki, sonuçta içtiğin kahvenin telvesi doğaçlama şekiller bırakıyor” dediğimde aldığım cevap “sakın öyle deme. Kahve fincanı kalbin aynasıdır derler” oluyor. Neyse masaya çıtı pıtı bir kız geliyor ve sevgilimin fincanına bakmaya başlıyor. O ufacık fincanda neler görüp neler anlatıyor inanamıyorum. Sevgilim ise ağzı açık dinlemeye devam ediyor. “Ay şurada potemkin zırhlısını görüyorum siz Rus ihtilalinde önemli rol oynayacaksınız” dese ona bile inanacak. Dört dakikalık fal sürecinde evimizi aldık, evlendik, çocuklarımız oldu, büyük bir işe girip battık, daha sonra başka bir iş ile yeni bir düzen kurduk ve tüm bunlar olurken sevgilim ile bir süreliğine ayrı kaldık. Nedeni ise onu aldatmam… neee aldatmam mı? Ben mi? Ya ben deli gibi seviyorum bu kadını, telvenin hangi kıvrımında beni gördün de yanıma bir de başka kadını ekledin. Ben sevgilime “hadi canım ordan” der gibi sırıttıkça o durumu daha da ciddiye alıp gözümün içine “söyle he başka birisi mi oldu yoksa? Söyle adi pislik…” der gibi bakıyordu. En sonunda dayanamayıp duruma müdahale ettim. “Bir dakika, biz sevgili değiliz sadece arkadaşız”. Falcı kız, “ben zaten sizin için değil sevgilisi için konuşuyorum” deyince “hehh bak gördün mü yalan hepsi” der gibi sevgilime baktım. O hala fal ile benim aramda kalıp “yalan mı bunlar, sana mı inanayım” der gibi mahzun mahzun bakıyordu. Falın sonunda kız, 1 den 5 e kadar bir sayı tutmasını söyledi ve tuttuğu sayıyı 4 deneme sonucunda bulabildi. Ben bile ikinci deneme sonunda sayıyı tahmin ettim. Hesap geliyor ve yuhhh 30 YTL mi. Kerameti 2 kahve ve bir de masaya servis yan sanayi medyum. Bu parayla Nişantaşı’nda yemek yerdik be.
Dışarı çıktığımızda önce gözlerimdeki sigara dumanı kalkıyor ve ardından nefes alıp sevgilime sarılıyorum. Sevgilim hala soğuk. “Aşkım ama yeter, baksana kız resmen ağzına ne gelirse söyledi, baksana tuttuğun sayıyı bile bulamadı” diyorum ve en sonunda o da ikna oluyor. Allahtan bir taksi buluyoruz ve hemen atlayıp evimize dönerken sevgilimden gelen teklif ile panik atağım tekrar yokluyor. “Aşkım yemekten sonra tekrar gelelim mi? Bence begüm, bir arka sokakta ki cafe yi tarif etti…”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder