30 Eylül 2010 Perşembe

İSTANBUL TRAFİĞİNDE KONSER TELAŞESİ


Yaz geceleri istanbulun muhtelif yerlerinde son derece mükemmel konserler var. Sevgiliniz ile gidilen bu tür aktiviteler başlangıç ve son itibari ile aynı enerji ile başlayıp bitmiyor. Hele bir de konsere ulaşmak için trafik çekerseniz vay halinize.

            Sıcak bir yaz gecesi, maslakta bulunan konser alanına gitmek için sevgilimle arabama atladık. Arabam bile sevgilimin aldığı fazla kilolardan atlama sırasında sarsıntı geçirirken, o hala sıcak yaz gecesi bahanesi ile bulabildiği en dekolte elbiseyi giyip, “aşkım bak nasıl olduuuuumm ?” sorusunu bana yöneltebiliyordu. Doğru cevap belli, “biraz şişko oldunnnn”  demem lazım ama ya sabır çekerek direksiyona geçiyorum. Zaten kafamda bin tane tilki dolanıyor. Acaba konsere gitmesem de evde playstation mı oynasam, yada açardım bir dvd, alırdım patates cipslerimide ohh gel keyfim gel. İç dünyamdaki bu kargaşayı yüzümde gören sevgilimden gelen ”Aşkım ama bu konser için 4 aydır bekliyorum” cümlesi ile biletlere verdiğim 200 ytl gözümün önüne geliyor ve içimden bir şeyler kopuyor. Kafamda bunlar dönerken şişli civarında kilit bir trafiğe giriyoruz. Allahım bu trafikten nasıl çıkacağız derken yanımdan ok gibi geçen bir kurye motosikleti ile kendime geliyorum. Vücutta adrenalin patlaması yaşayıp olayı çözmek için sol aynama bakıyorum. Sol taraftaki ayna yola, sağ taraftaki ayna ise sevgilimin dudaklarına hizalanmış şekilde. Birkaç saniyelik boşlukta makyajını tazelemek için (taze olan şey neden tazelenir hiç anlamam) aynayı kendine çeviren sevgilim ve dolgun kıpkırmızı dudakları ile göz göze geliyoruz. “Ne var yani rujumu kontrol ettim…”. Rujun hala yerinde duruyor kontrol etmene gerek yok, bu arada sen kontrol etmemişsin, rujunla dudaklarını boğmuşsun. Aman o dudaklarla beni öpme diye içimden geçirirken, “Aşkımmm seni çok seviyorum…” diye sarılarak kocaman bir ruj katmanı yanakta kalacak şekilde öpücük alıyorum. Trafik biraz açılıyor ve tam hızlanmak üzereyken sevgilimden gelen feryat ile frene basıyorum…”ayyyy dikkat et adam varr”. Nerede? nerede adam var? nerede diye bakınırken, takriben 600 metre uzakta olan belli belirsiz seçebildiğim adamı görüyorum. “Ama aşkım hızlı gitsen ve adam yola fırlasa diye şey ettim ben” diyen bir kadınla ilişki yaşadığımı fark ediyorum. Allahım sabır ver. “Aşkım ama ödümü patlattın. baksana o adam bizden 3 uzay yılı uzaklıkta iken böyle bağırmanı anlamadım” demem ile “aman sende sanki çok iyi araba sürüyormuşsun gibi bir de bana espri yapıyorsun” cevabını almam flash gordonu bile kıskandıracak bir hızla gerçekleşiyor.

            Güç bela konser alanına gelip, arabayı da bir yere park ettikten sonra girişe geliyoruz ve tataaa. Pandoranın kutusu açılıyor ama içinden bizim biletlerimiz hariç her şey çıkıyor. Ruj, fondoten, pudra, mp3 çalar, anahtarlık (ucunda koala büyüklüğünde ayı bağlı olanından), telefon vs gibi 44 kalem ürünün arasında bir tek konser biletleri yok. 200 ytl verdiğim ama şu anda kapısında kaldığım konsere girmek için sevgilimin evde unuttuğu biletler. “Aşkım nasıl almazsın ee giremeyeceğiz şimdi” demem ile bugüne kadar duyduğum en parlak fikir geliyor, “ee aşkım 2 bilet daha alalım, nasıl olsa ötekilerin parasını bir şekilde iade ederler…”. Bir şekilde mi, bir şekilde mi, hangi şekilde? Öyle bir şekil yok. Ve geldik gecenin sonuna. Korkunç bir trafik, yüzümde katman katman ruj izi, gece boyunca çekiştirdiğim dekolteler, sinir bozucu bir konser ve gelecek ay ödemem gereken kredi kartımdaki 400 ytl lik konser ücreti ile sevgilim kolumda evimize dönüyoruz…